Naoli Vinaver Lopez ile Söyleşi

Mayıs 2009

Meksikalı Ebe Naoli Vinaver Lopez 1990’dan beri 1,040’tan fazla ev doğumuna katılmış.   Bir yandan Meksika’da ebelik yapmayı sürdürürken bir yandan da dünyanın birçok yerindeki seminerlere konuşmacı olarak katılıyor; ebeler ve doğum koçları yetişitiriyor.  Naoli dünyada en çok üçüncü çocuğunun doğum videosu ile tanınıyor.  Bu etkileyici video yayınladığı günden beri dünyanın birçok yerinde doğum yapacak kadınlara ilham veriyor.  

Biz de Danimarka’daki kongre sırasında Naoli’nin derslerine katılma ve kendisinden Meksika’da uygulanan geleneksel yöntemleri öğrenme fırsatını bulduk.  Naoli doğaya ve özüne yakınlığı ile bizi hayatta en çok etkileyen insanlardan biri oldu. 

Açık Radyo için yaptığımız söyleşide Naoli ile videosu, doğum ve kısırlık hakkında sohbet ettik.

DOUM: Üçüncü çocuğunuzun doğum filmini çekmeye ve yayınlamaya nasıl karar verdiniz?

Naoli: Bence doğum bir insanın hayatında çok önemli bir olay.  Biz de aile olarak hep önemli olayları birlikte kutlamışızdır; hayatımızdaki heyecan verici şeyleri paylaşmaya alışığız.  Sanırım şöyle düşündüm:  Eğer doğumlarını kaydedersek çocuklar yıllar geçtikçe bu filmleri seyredebilir ve bu kutlamaya dahil olabilirler.  Doğan bebek çok küçük olduğu için yoksa birşey hatırlamayacak.  Ama böylece tekrar tekrar o anı birlikte kutlayabiliriz.  Çoğu zaman bu videoları onlara doğum günlerinde gösteriyoruz.  Önce bir doğum günü partisi yapıyoruz.  Sonra da gün sona ererken veya gece hep birlikte oturup nasıl doğduklarını seyrediyoruz.  Ve buna bayılıyorlar.  Tekrar tekrar seyretmek istiyorlar.  Aynı şekilde onlar küçükken çekilmiş diğer videoları da tekrar tekrar seyretmek ve o günlerde nasıl olduklarına, bizim onları nasıl öptüğümüze, sevdiğimize, onlarla nasıl konuşuğumuza dair görüntülere sahip olmak istiyorlar.  Hayatın başlangıcının güzelliğine dair görüntüler.  Doğumumu ailemle paylaşmamın arkasındaki sebep sanırım bu.

Diğer doğumlarımda olduğu gibi bütün doğumu babam görüntüledi.  Bu benim üçüncü doğumum.  Doğumdan yaklaşık bir ay sonra kaydı izlemeye karar verdim.  Fazla erken izlemek istememiştim.  Doğumun nasıl hissetiğine dair anılarımı saklamak istiyordum.  Bu hisleri görüntülerle karıştırmak istemiyordum.  Görüntüleri izlemeye hazır olmam bir aydan biraz daha fazla zaman aldı.   Hislere yeterince tutunduğuma karar verdikten sonra görüntülerle karıştımaya hazırdım.

Ondan sonra düşündüm ki küçük kızım çıktığında biraz mor görünüyor.  Ben bunun normal olduğunu biliyorum.  Bu doğal.  Büyük bir sorun değil.  Ama insanların “Bebek çok mor görünüyor.  Sağlıklı değil.” diyerek beni yargılamalarını istemedim.  Bir ebe olarak onun mükemmel olduğunu biliyordum; onu iyileştirmek için birşey yapmam gerekmiyordu.  Sanırım hala deneyimimi korumak, kendime saklamak istiyordum.  Aylar geçtikçe “Tamam paylaşabiliriz; sorun yok.” diye düşündüm.  Bu bir sorun olmadığı gibi aynı zamanda insanların öğrenmesi için bir fırsat olacak ki hala doğal ve normal olan şeyler var.  Ve belki de tıbbi system ve tıbbi bakış açısı biraz dar.  Ve bu daha fazlasını öğrenmek için bir fırsat olabilir.
 
DOUM: Bir ebe olarak size doğum nasıl bir şey?

Naoli: Bu gücü ve doğanın güzelliğine ve mükemmeliyetine olan hayranlık ve şaşkınlık hissini tekrar tekrar yaşamak doğum.  Ve bunu sadece gözlemlemeyip aynı zamanda bir parçası olduğum için de kendimi çok şanslı hissediyorum.  Çünkü biliyorum ki ebenin –ya da doğuma katılan başka insanların– doğumu etkileyen bir enerjileri var.  Eğer kadın kendi kendisiyle dolu is ve başka bir şeye ihtiyaç duymuyorsa bu etkileşimin mümkün olduğu kadar az olmasını umuyorum.  Bunun için uğraşıyorum.  Çok ihtiyatlı davranıyorum. Bazen ona bakmak için gözlerimi bile kaldırmıyorum.  Çünkü bunun bile ihlal olduğunu hissediyorum.  Bazen çok sessiz bir şekilde oturuyorum.  Ve onun çok meşgul olduğunu hissedersem bir anda bazen belki sadece bir ziyafet çekmek için ona bakıyorum.  Çünkü o kadar güzel ki.  Ama eğer bana bakarsa gözlerimi indiriyorum.  Enerjimle onu etkilememek için.  Ama bu bir şölen.  O kadar güzel ki….

Diğer taraftan eğer kadının tutunmak için bir kayığa ihtiyacı olursa, bu yoğunluğun içinde boğuluyormuş gibi hissederse o zaman ben ordayım.  Bazen büyük bir yoğunlukla birbirimizin gözlerine bakarız ve birlikte nefes alırız. Ve böyle zamanlarda doğuma daha aktif olarak katıldığımı hissederim.  Boğuluyormuş gibi hisseden bir kadının yanında olabildiğim için minnettar olurum.  Kayığı yönlendirip, ona omzumu veya ellerimi veya gözlerimi verebildiğim ve böylece daha az yalnız ve çaresiz  hissetmesine yardımcı olabildiğim için.

Doğum deneyimleri çok farklıdır; birbirine benzemez.   Bazı kadılara ölüm gibi bile gelebilir.  Bu kendilerinden ne kadar emin olduklarına bağlı.  Eğer çok acı çekmişlerse, ilişkilerinde zorlanma varsa.  Cinsellikleri de buna dahil.  Eğer bütüm bunlar zor ise doğum da neredeyse fazla gelebilir.  Bir de öyke kadınlar vardır ki doğum yaparken son derece mutlu ve doğa ile uyum içinde olurlar.  Ebeler olarak bizim su gibi olmamız gerekiyor.  Su gibi konulduğu kabın şeklini alan, hiç bir şekil veya yol empoze etmeyen.  Su gibi akışkan ve su gibi kuvvetli.  Doğumun sihri üzerine günlerce konuşabiliriz…

DOUM: Doğum deneyimi bir kadını nasıl değiştirir?

Naoli: Bence doğum kadının anne olarak doğumu olduğu için onu değiştirme potansiyeli çok yüksek.  Bir kadının doğal olarak ve yalnızca kendi gücüne dayanarak doğum yapması ve diğer uçtan değişmeden çıkması mümkün değil.  Kadınlar bazen anestezi ile, epidural veya ilaçlarla doğum yapmayı seçtikleri zaman veya başka insanlar tarafından baskı altında tutulduklarında -zaman ve şekil açısından, hangi pozisyonda doğum yapacağı gibi- doğum deneyiminden değişerek çıkıyorlar.  Ama olumsuz yönde.   Kendileriyle gurur duyarak, daha büyük ve daha güçlü benliklerini bulmuş olarak değil de eksilmiş hissederek çıkabiliyorlar doğum deneyimlerinden.  İşte bu nedenle dünyadaki en önemli şey kadının nasıl bir doğum yapacağı konusunda doğru karar vermesi.  Çünkü doğumlarından yeni bir anne olarak kimliklerinden inanılmaz bir gurur duyarak veya kendilerini eksilmiş hissederek ve mükemmel olmadıklarını düşünerek çıkabilirler.  Doğum yapmak için gerekli olan güç kendilerinde yoktu; kalçaları yeteri kadar geniş değildi; sütleri yetersizdi.  Ama bunlar doğru değil.  Yalnızca o muhteşem potansiyeli keşfetmelerine izin vermeyecek bir şekilde doğum yapmaya zorlandılar.  

Evet, doğum şekli her kadını değiştirir.

DOUM:  Babanın doğumda bir rolü var mı?

Naoli: Bence babanın bebeği annenin karnına yerleştirmede nasıl bir rolü varsa doğumda da öyle bir rolü var.   Ben kendi doğumlarımı eşim yanımda olmadan, gözlerimin içine bakmadan düşünemiyorum.  Hayal bile edemiyorum.  Ama elbette bu çok kişisel bir seçim.  Böyle düşünmemin sebebi herhalde benim kendimi eşime çok yakın hissetmem.  Belki başka kültülerde veya başka ailelerde, ilişkilerde kadın eşiyle bu kadar rahat ve yakın olmayabilir.

Ben bir ebe olarak iyi bir ilişkileri olup da eşini yanında istemeyen bir kadına rastlamadım.  Eğer ilişkide sevgi ve saygı varsa kadın eşini yanında istiyor.  Ama eğer çift ayrılıyorsa veya adam kadına şiddet uygulamışsa o zaman kadın eşi olmadan çok daha mutlu olabilir.  Ve bu iyi bir seçim.  Çünkü doğumun gerektirdiği yoğunluk ve doğallıkla açılabilmesi gerekiyor kadının.  Ve bazen eşin orda olması hoş olmayan anıları hatırlatabiliyor.

Özetle eğer iyi bir adamsa doğumda bulunabilir.

DOUM: Bizim ülkemizde doğumların çoğu hastanede gerçekleşiyor.  Hastanede doğum yapacak çiftlere neler tavsiye edersiniz?

Naoli: Öncelikle bence kadınların ihtiyaçlarını tıbbi sisteme kabul ettirebilmeleri oldukça mümkün.  Mesela doğuma giderken yanlarında hem kendi seçtikleri bir kadını hem de eşlerini götürmek konusunda ısrarcı olmak.  Bunu hem size hem de kendime bir tavsiye olarak söylüyorum çünkü Meksika’da da birçok kadın doğuma yalnız gidiyorlar.  Yanlarında bir akraba veya onlara refakat edecek başka birini götürmüyorlar.  Ve kadın yalnız ve tıbbi sistemin ellerinde kırılgan durumda kalınca ona ne isterlerse yapabilirler.  Kadınların bu şekilde kendi hakları ve doğum sırasındaki istekleri için savaşacak güçleri kalmıyor.  Eğer bir doula (doğum koçu) veya anne, abla gibi bir yakını ve eşi doğum yapacak kadınla birlikte olsa doktorların ve hemşirelerin kadına kaba davranması ve hatta yalan söylemesi -ki bu Meksika’da sıklıkla oluyor; Türkiye’de de öyledir sanırım- çok daha zor olurdu. Çünkü tıbbi sistem insanların pasif olup yalnızca onlara dayatılanları kabullenmelerini bekliyor.

Kadınların, özellikle hamile olan ve doğum yapan kadınların korunması gerekiyor.  Bu kırılgan dönemimizde korunmamız gerekiyor.  Ve bir kadının doğum sırasında kendini koruyacak beyin nöronları olmuyor.  Bu aynı anda iki savaş birden vermeye benziyor.

Kadınların şunu anlaması gerekiyor.  Eğer önce üç, sonra 10, sonra da 100 kadın doğumlarına iki refakatçi – bir hemcinsi ve bir de eğer isterse eşi– bulunmasını talep ederse çok yakında olumlu gelişmeler görebiliriz.
 
Doğum yapmak için hastaneye gidecekseniz şunu unutmayın.  Siz bir şekilde bu tıbbi sistemi size yardım etmesi için kiralıyorsunuz.  Kurban değilsiniz.  Kimsenin kölesi veya ikinci sınıf vatandaş değilsiniz.  İster ülkenizin sağlık sistemini desteklemek için vergi vermiş olarak, ister özel doktorunuza doğrudan ödeme yaparak siz bu sistemi size hizmet vermesi için tutuyorsunuz.  Onlar size hizmet etmekle görevli ve isteklerinizi yerine getirmeliler.  Eğer daha fazla zaman istiyorsanız, yatmak istemiyor, yürümek istiyorsanız, yemek-içmek istiyorsanız, ailenizi yanınızda istiyorsanız bu sizin hakkınız.  Doğumun kraliçesi olarak kadın neye ihtiyacı olduğuna karar vermeil.  Çünkü ihtiyaçlarını gerçekleştirebilen kadınlar tıbbi sistemin önünde eğilen ve başkalarının söylediklerini yapan kadınlardan daha kolay ve tatmin edici doğumlar yaşıyorlar.  

DOUM: Bizim ülkemizde de sebebi anlaşılamayan kısırlıklar artık çok yaygın.  Bu çiftlerin tek çözümü yapay döllenme ve benzeri tedaviler mi?  Hamile kalmaya çalışan kadınların bu noktalara gelmeden deneyebileceği başka şeyler var mı?

Naoli: Benim inancım – ki bunu destekleyen deliller de gördüm – şöyle:  Bazı kadınlar bedenlerinde ve kalplerinde çok fazla soğukluk biriktirdikleri için hamile kalmakta zorlanıyorlar.  Örneğin pelvis ve karın bölgelerini açıkta bırakan kıyafetler giyen kadınlar zaman içinde karın bölgelerinden ısı kaybedebilirler.  Soğuk taşa oturan veya içeceklerine devamlı buz koyan kadınlar…Ama işin tabii bir de kendine saygı tarafı var.  Zor durumlarda yaşayan -ki ille çok kötü ve şiddet dolu ortamlardan bahsetmiyorum-, bir şekilde yavaş yavaş ve sürekli şekilde gerçek ihtiyaçlarına ters düşen şekilde yaşayan kadınların içinde birşeyler yerinden oynuyor.  Bazen bunları hiç farketmiyoruz.  Bence nasıl yaşadığımıza, ne yiyip içtiğimize yakından bakmak çok önemli.  

Ayrıca bitkisel banyolarda oturarak yapılan bazı terapiler de var.  Biberiye, fesleğen, kekik gibi şifa verici bitkiler bedene ısı kazandırabilir.  Kadınlar her gün, hatta günde iki kere bu oturma banyolarını yapıp, karın ve pelvis bölgelerini sararak kendilerini daha sıcak tutabilirler. 

Ve daha iyi beslenmeye başlamak...  Satın aldığımız, hazırladığımız ve yediğimiz yemekler mümkün olduğunca taze ve basit olmalı; paketlenmiş olmamalı.  Yani unuttuğumuz şeylerin köklerini tekrar bulmaya çalışmalıyız. Böyle yaşayan her kadının hamile kalacağını söylemiyorum elbette.  Ama kısırlık oranları azalacaktır. 

Kısırlık sorunu olan kadınları ben genelde bir arkadaşıma yollarım.  Arkadaşım bitki uzmanı, yani geleneksel bir şifacı.  Kadınlara bitki çayları içirip 15 gün boyunca, bazen daha uzun bitki banyosu terapileri yapar.  Ve genellikle hamile kalırlar.  Yıllarca hamile kalmaya çalışmış kadınlar sonunda hamile kalırlar.   Bir de tabii radyodan göstermemiz imkansız olan ufak uygulamalarımız var.  Varolduklarını bilmek güzel.  Bir şeyin hiç bir zaman tek bir çözümü yok.  Bence hayat oldukça karmaşık ve artık yalnızca geleceğe değil geçmişe, yapmayı unuttuklarımıza da bakmalıyız.  Gelenksel yöntemler çoğu zaman büyük bilgelik taşır.  Bazen terkettimiş olduğumuz şeylerin aslında ne kadar da önemli olduğunu anlarız.

DOUM Aileleri ne diyor?



Kayıt


Bizden haber almak için kayıt ol!

gönder


Bu site ziyaretçileri bilgilendirmek amacıyla hazırlanmış olup, sağlık hizmeti vermemektedir. Bu sayfada yazılan bilgiler doktora danışılmadan tedavi amacıyla kullanılmamalıdır.


Copyright © 2018 do-um.com | Tüm Hakları Saklıdır.
Artwork by Ekin Nayır
Longplay Dijital Ajans Hizmetleri Logo


doum